READING

Sefirin Kızı: Hoşgeldin önyargı timi

Sefirin Kızı: Hoşgeldin önyargı timi

Sefirin Kızı başladığından beri sosyal medyanın çalkalanışını izliyorum. Bir erkek, abisi saydığı kişinin tecavüzüne uğrayan sevgilisine -aynı babasının yaptığı gibi- inanmıyor ve onu hakaretler eşliğinde sokağa atıyor. Hayatta hiçbir dayanağı kalmadığını düşünen kadın da kendini uçurumdan aşağı bırakıyor. Ekranda görülmesi istenen güçlü kadın siparişlerini ve hayatında ilk defa bekaret tabusuyla karşılaşan uzaylı dostlarımızı aşıp geldim, zira bu konuya dair iki çift sözüm var.

Önce bir düşünelim. Bu, ekranda şiddeti ilk görüşümüz mü? Hatırladığım kadarıyla Yeşilçam filmlerinde erkekler kadının aklını başına getirmek için dayak atabilirdi mesela. Sonra herkes bunu gayet doğal karşılayarak hayatına devam ederdi. Hatta bunun bir komedi unsuru olarak kullanıldığı çokça film mevcut. Bu filmlerle büyüdük ve bunlar şiddeti normalleyen anlatılardı. Belki de burada belirleyici olan şiddeti göstermek değil, sonrasında tarafların başına ne geldiğidir.

Gelelim Sefirin Kızı’na… Sancar’ın zeytinlikte çalışırken arkadaşlarıyla patriyarka eleştirisi yaparak büyüdüğünü sanmıyorum. Unutmayalım ki “Ben oğluma gözü açılmamış gelin aldım.” diye böbürlenen bir ananın oğlu aynı zamanda. Tabii ki aldatıldığını düşünüp zehirli ve kırılgan bir erkeklikle karşılık verecekti. Marifet, öyle bir adamı dönüştürebilmek zaten. Aldatıldığını düşünen adamlar “namus cinayeti” adı altında terör estiriyor her gün. Bu meseleleri televizyonda görmeyip ne yapalım? İnsanlara hangi kanalla ulaşıp derdimizi anlatalım? Var mı her evin salonuna girip laf anlatma imkanımız? Televizyonun var, Sefirin Kızı da bu gücü görmüş ve değerlendirmiş, olay bu. Kadın hareketi tüm dünyada fırtınalar estiriyor, herkes nihayet cesaret bulup “Ben de taciz edildim.” diyebiliyor ama biz televizyonda bu konuyu işleyen bir diziyi linç ediyoruz. Üstelik kamuoyu oluşturmak davaların seyrini bile değiştiriyorken. Verdiği mesajlarla yanlışa yanlış diyorsa problem ne?

Bu konuların işlenmesine itiraz edilmesini anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Üstü örtülen, korkudan açıklanamayan, açıklansa da inanılmayan nice tacizleri yaşayan insanların evine girmek gibi bir şansı var bu dizinin. Tacize susmanın, uğradığı tacizi zihninde tekrar yaşama pahasına anlatana inanmamanın sonuçlarını izleyip bir durup düşünecek insanlar var. Belki bir gün bir kadın derdini anlattığında dinleyenin aklına Nare gelecek. Ben bu hikâyeyi mağdurun gözünden izledim diyecek. Kim bilir? Bunun ihtimali bile güzel.

Diziler bize mağdurlarla empati kurma şansı veriyor. Nare’nin acısına tanık oldukça Sancar’a daha da öfkeleniyoruz. Kaba saba, sevmekten anladığı sahip çıkmak değil sahip olmak olan toy, cahil bir adam. Sancar’ın sözde erkeklik gururu uğruna yaptığı şeyin herkesin hayatını nasıl mahvettiği tüm çıplaklığıyla gözümüzün önüne seriliyor. Mazlumun sözüne inanmayınca zalimin bayram ettiğini görüyoruz. Bu mu kadına şiddeti güzellemek? Ezber laflardan öteye giden bir sözümüz olsun artık, lütfen.

Dizi izlemek karakterlerle birlikte çıkılan bir yolculuk, değişimine adım adım tanık olmak. İki dakikalık sahneyi görüp sosyal medyadan ağzına ne gelirse saydırmak değil. Bırakalım Sancar yaptığının bedelini ödesin, harcına emek ve saygı katılmamış hiçbir sevginin ayakta kalmayacağını anlasın. Dizilerin ticari amaçla yapıldığını hepimiz biliyoruz. Yine bırakalım kazanırken biraz da suya sabuna dokunsun insanlar. Hepimiz Sancar’a kızdığımıza göre dizi şimdilik doğru yolda ilerliyor. Emeği geçen herkese teşekkürler, sevgiler ve saygılar.

Fotoğraf: Star TV


İLGİLİ İÇERİKLER

YORUMLAR BU YAZI İÇİN KAPALIDIR