Kan bağı ayağımıza dolanınca

“İnsan kaderini değiştirebilir mi?”

Doğduğun Ev Kaderindir işe, bizi karşısına alıp bu soruyu sorarak başlıyor. Evde fiziksel, duygusal, ekonomik ve sözlü her türlü şiddete maruz kalarak, ihmal ve istismar batağında büyüyen, iki kardeşini de kaybetmiş sekiz yaşındaki Zeynep’in hikâyesini izliyoruz. Küçük kız daha iyi şartlarda yaşayıp okuyabilsin diye varlıklı bir aileye gönderiliyor. Zaman geçiyor, annesi artık Zeynep’in hayatının bir parçası olmadığını anladığı anda harekete geçiyor. Anne kendine hayatında ilk defa kontrol edebileceği bir alan bulmuş oluyor: Zeynep’in suçluluk duygusuyla dolu kalbi ve mahvedilmeyi bekleyen geleceği. Genç kız yıllarca kapısını çalmadığı eski evindeki sefaleti de görünce suçluluk duygusu iyice katmerleniyor ve hatasını tamir etmek için bir süreliğine köklerine, mahallesine dönüyor. Hikâye bize kaderini değiştirmekten bahsederken aslında şunu diyor: İnsan çocukluk travmalarının yetişkin hayatını etkilemesine ne derece karşı koyabilir?

Mahalleye geldiğim gibi çamura batmam tesadüf değil…

Zeynep’i Mehdi’yle olan randevusuna götüren hatalar zincirini izlerken şunu düşündüm: Hayatta neye layık olduğumuzu düşünüyorsak o yönde tercihler yapıyoruz. İş, eş ve arkadaş seçimlerimizde, içimizde ne kadarını hak ettiğimizi söyleyen sesin büyük payı var. Fikrimize kıymet veren, bizi kabul eden bir sesle büyüdüysek yetişkinliğimizde de tanıdık sesleri etrafımıza topluyoruz. Öteki türlüsünü bilinçli ya da sezgisel bir şekilde yadırgıyoruz çünkü. Fakat yok sayılarak, ihmalle, istismarla büyüdüysek hayat, eksik bırakılmış parçalarımızı tamamlamaya çalışmakla geçiyor. Sorunlu ilişkilerdeki defoları kolay kolay fark etmiyoruz, zira zihnimizde yankılanmasına alışık olduğumuz ses karşımızdakinden çok da farklı tınlamıyor.

Zeynep ve Mehdi’nin yolları da işte böyle kesişti. İki anne de çocuğunu yokluğuyla tehdit ederek o görücü masasına oturtmayı başardı. Anladığım kadarıyla başta ciddiye almadıkları bu oyun, ikiliyi gelecek bölümde nikah masasına kadar götürüyor. Mehdi tabii bulmuş genç, güzel, akıllı kızı… Zaten tesadüfen karşılaştıklarında da etkilenmişti. Yani olabilir, bu kısım tamam. Ama Zeynep’e gelirsek… Orada durup “ikna olmadım” düğmesine basmak istiyorum. Madem buraya bir parantez açtık, o zaman biraz Zeynep’in geçmişini hesaba katarak durumu anlamaya çalışalım, bakalım aklımıza yatacak mı?

Heyt be!

Bu kızcağız hangi mesajı alarak büyüdü? Hayatındaki erkek döver, söver, cebinden paranı alır, seni kölesi gibi kullanır ama yine de terk edilmez. Çünkü aileden ne gelirse gelsin sineye çekilmelidir. Bir kişiyle kan ya da evlilik bağıyla bir araya geldiysen artık sonsuz affediciliğinle o ilişkiyi sürdürmek zorundasın. Sakine, ona yalnızca acı veren kocasıyla arasına mesafe koyabilseydi o zaman kızına gerçekten annelik yaptı diyebilirdik. Ama o kendisi için bile doğru olanı seçmekten aciz aklıyla, Zeynep’in hayatına yine kendi sebep olduğu zayıflıkları kullanarak yön vermekte kararlı. Evden ayrıldığı için sekiz yaşındaki kızını suçlaması akıl sağlığının ne kadar sınırlarda gezdiğini gösteriyor zaten. Aynı fedakar anne, görücü teklifine sıcak bakmayınca iletişimi kesip, sessiz muamaleyle kızının duygularını istismar etmeye devam etti. Onun da geçmişten getirdiği ağır yükleri var belli ki. Umarım o hikâye de enine boyuna işlenir. Böylelikle yalnızca fiziksel hastalıkların değil travmaların da irsî olduğunu ve tedavi edilmedikçe nesilden nesile aktarıldığını ekranda izlemiş oluruz.

Zeynep’e büyük resimde şöyle bir baktığımıza göre esas konumuza dönüp kendimize soralım: Şu ana kadar izlediğimiz genç kadın, bu görücü müsameresinde aklı karışacak kadar savunmasız bir profil çizdi mi? Bence hayır. Zeynep’in hayatını yaşamış birinin duygusal zayıflığını ve manipülasyona çok açık olmasını anlayabilirim. Ama hikâye bize bu noktaya kadar suçluluk duygusuna rağmen aklı başında, vicdanlı, kendi ayakları üstünde durmak isteyen ve öyle pek de kolay kandırılamayacak bir karakter resmetti. Sanırım ikna olamadığım nokta bu. Mehdi’yle evlenmek, Zeynep’in hayatını yaşamış biri için şaşırtmayan ama bizim izlediğimiz Zeynep için tutarsız bir hareket. Karakterin arka plandaki açıklayıcı dış sesinden ziyade zayıf, yer yer çocuk saflığına bürünen savunmasız bir Zeynep izlesem karakterin motivasyonuna daha fazla inanırdım galiba.

Varlıklı aile ve o taraftaki hayattan hiç söz etmedim. Çünkü zengin tarafı istediği kadar gayretli ittirsin, Zeynep’in çıpası mahallede kalmış. İlk sekiz yılın yarasını tamir etmeden gittiği her yerde misafir olacak kızımız. Dizinin esinlendiği gerçek hayat hikâyesinden ve kitapta anlatılan hâlinden bihaber durduğum nokta şimdilik bu. Bilerek, dizinin verdiği kadarını alabilmek için araştırma yapmadan izlemeye devam edeceğim. Zeynep ve Mehdi’yi tanıdıkça onlarla daha güçlü bağ kurabileceğimi şimdiden hissediyorum. Bu dokunaklı hikâyede emeği geçen herkese teşekkürler.

 

 

Fotoğraflar: twitter/tv8


İLGİLİ İÇERİKLER

YORUMLAR BU YAZI İÇİN KAPALIDIR